AJet Hava Yolları'nın İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanın'dan 06:40'da kalkan VF3186 no.lu uçuşu ile Diyarbakır'a hareket ve 08:20'de varış.
Karşılama ve Dicle kıyısındaki,
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan
Hevsel Bahçeleri'ne doğru hareket. Bu bahçeler, Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazi olup, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük kuş cennetidir. 180'den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin de barınağı olup Türkiye'de nadir bulunan yaz atmacalarına da ev sahipliği yaptığı bilinir.
On Gözlü Köprü'nün karşısında bir çay molası verdikten sonra Diyarbakır'ın keşfine devam: Mezopotamya ile Anadolu Medeniyetleri'nin geçiş noktasında olan Diyarbakır'ın tarihi MÖ. 3000 yıllarına kadar uzanır. Bu dönemde şehrin merkezinde, Hitit ve Hurri-Mittani egemenliği yaşanmış ve MÖ 1260 dan sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler,Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler,Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular,İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen olmuşlar.
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve yukardan bakıldığında balığa benzeyen 5.5 km uzunluğu ve 7-8 m yüksekliği ile Çin Seddi'nden sonra Dünya'nın en uzun tahkimat duvarları olması ile ünlenen
Diyarbakır Surları, şüphesiz kentin en ilginç tarihi eserleridir. 16 kalesi ve 5 çıkış kapısı bulunan surlar, siyah bazalttan yapılmıştır. Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar, yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiştir.
Keçi Burcu'ndan Surlar'ın tamamını gördükten sonra,
Anadolu'nun tek dört ayaklı minare örneği olan Şeyh Mutahhar Camii ziyareti. Dört ayağın önemi, dört İslam mezhebini simgelemesinden gelir. Minare, Akkoyunlular'ın en önemli anıtsal eseridir. Sonrasında,
Surp Giragor Kilisesi gezisi ve meşhur
Sülüklü Han'da dinleme molası. Sabahın son gezisi. M.S. 639 yılında Mar-Tama kilisesinden camiye çevrilerek kara taşlarla inşa edilen ve Anadolu'nun en eski camii olan
Ulu Camii: Avlusundaki şadırvanları, çeşitli devirlere ait kitabeleri yönünden büyük değer taşımaktadır.
Ulu Camii ziyaretinden sonra Ulu Camii'nin yanında bulunan, 1194 yılında Artuklu Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sökman zamanında inşaasına başlanan
Mesudiye Medresesi gezisi. Şehirde yapılan ilk büyük medrese olup
"Anadolu'nun ilk üniversitesi" olarak kabul edilir. Ortasında avlu bulunan Medrese, kesme taş ile yapılmıştır. Daha sonra öğle yemeği olarak lezziz lahmacun ziyafeti ve ardından
Ahmet Arif Kültür Merkezi,
Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi (tadilat dolayısıyla kapalı değilse) ve
Ziya Gökalp Müzesi ile gezileri devam. Daha sonra, 3. yüzyıldan kalma
Meryem Ana Kilisesi gezisi: Ortodoks Süryanilere ait faal durumda olan Kilise'nin ahşap işçiliği, sütunları, sütun başlıkları, parmaklıkları, kürsüleri ve ikonaları ilgi çekicidir. Son olarak da, Roma İmparatorluğu döneminde adı Samachi olan
Zerzevan Kalesi' ne doğru hareket: Bir sınır garnizonu kalesi olan Zerzevan, günümüzde
Dünya Mirası Geçici Listesi' nde bulunmakta. Dünyanın en iyi korunmuş askeri yerleşimi olan bu kalede, son senelerde yapılan kazılar, dünyada bulunmuş olan son
Mithras Tapınağı' nı ortaya çıkardı. Yapının, Roma'nın doğu sınırındaki ilk tapınak olması, inanç tarihi açısından büyük bir önem taşımakta. Günün sonunda,
Kahta'ya doğru hareket. Varışta baraj gölünün kıyısında akşam yemeği ve ardından geceleme için otele yerleşme.
Nemrut Dağı Tümülüsü ve çevresindeki kültürel zenginlikleri derinlemesine keşfedeceğiniz bir gün: Sabah,
Nemrut Dağı Tümülüsü'nü uzaktan görebilecek bir alanda, o dönemde önemli bir ticaret yolu olan, Malatya - Samsat yolu üzerinde konumlanmış
Perre Antik Kenti'ni gezmek üzere Adıyaman'a doğru yola çıkış. Mezopotamya'da Pirin olarakta bilinen yerleşim, Kommagene Krallığı'nın beş büyük kentinden biridir. Antik Roma kaynaklarında suyunun güzelliğinden bahsedilmekte, kervanlar, yolcular ve ordular tarafından dinlenme yeri olarak kullanıldığı anlatılmaktadır. Halen kullanılan Roma Çeşmesi'ni gezi esnasında görebilirsiniz. Hıristiyanlık döneminde önemli bir dini merkez olduğu anlaşılan kentin adının bazı kaynaklarda kutsal şehir olarak da geçtiği görülür. Bir tepe üzerindeki kayalara şekil verilerek kurulan antik kent ve mezar odaları kazılar ilerledikçe muhteşem bir görüntü sergilemekte. Geziden sonra
Nemrut Dağı Tümülüsü'e doğru hareket. 13.850 hektarlık
Nemrut Dağı Milli Parkı'nda bulunan
Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü, eski Kahta,
Arsameia Antik Kenti tapınak alanı ve
Şeytan Köprüsü gezilerinden sonra bir kır lokantasında öğle yemeği. Ardından
Kommagene Kralı 1. Antiochos tarafından MÖ. 1. yüzyılda yaptırılan ve Pers ile Yunan stillerinin bir karışımı olan, 2200 mt irtifadaki
Nemrut Dağı Tümülüsü'ne doğru yola çıkış. 1987 senesinden beri
Dünya Mirası Listesi'nde bulunan Nemrut Dağı'nın doruğu bir yerleşim yeri olmayıp, Antiochos'un, 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki mezar tümülüsünün bulunduğu kutsal alandır. Zirveye varışta, Doğu, Batı ve Kuzey teraslarında bulunan ve Helenistik Dönem'in en görkemli kalıntılarından biri olan devasa heykellerin keşfi: Kireçtaşı bloklarından yapılmış olan ve iyi korunmuş durumdaki heykeller 8-10 metre yüksekliktedirler. Ortadaki tümülüsün altında bulunan mezar odası ise küçük kaya parçalarıyla örtülerek koruma altına alınmış. Her ne kadar yazıtlarda kralın mezarının burada olduğu belirtiliyorsa da bugüne kadar kazısı yapılmamıştır. Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı, tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri de bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Heykeller Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene Ülkesi özgün sanatı harmanlanarak yontulmuştur. Bu anlamda Nemrut Dağı'na batı ve doğu uygarlıklarının köprüsü denebilir. Tümülüsü gezip, muhteşem güneş batışını izledikten sonra, zirveye çok yakın bir restoranda sabah kahvaltısı keyfi. Daha sonra Kahta'ya dönüş. Akşam yemeği ve geceleme otelde.
Sabah, kahvaltıdan sonra, otelden
Göbeklitepe istikametinde hareket. Yol üzerinde
Atatürk Barajı'nda mola. Ardından,
Dünya Mirası listesine dahil edilen
Göbeklitepe'ye doğru yola devam. Dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olan
Göbeklitepe, araları taş duvarla örülü T biçimindeki 10 - 12 yuvarlak planda dizilmiş dikilitaş ve merkezine yerleştirilmiş daha yüksek boyda iki dikilitaştan oluşmakta. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartma ya da oyularak betimlenmiş. Bu kompozisyonun, bir öykü, bir anlatım ya da bir mesaj ifade ettiği düşünülmekte. Sonuçta, buranın bir yerleşim yerinden ziyade bir kült alanı olduğu savı güç kazanmakta. Buradaki kült yapılarının üretime geçiş aşamasına yakın olan son avcı grupları tarafından inşaa edilmiş olduğu düşünülmekte ve tüm bu dikilitaşlar, stilize insan heykelleri olarak yorumlanmakta. Gezinin ardından Şanlıurfa'da öğle yemeği ve
2015 yılında açılan
Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi gezisi: Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Arkeopark ve Edessa Mozaik Müzesi'nden oluşan Haleplibahçe Müze Kompleksi, 34 bin metrekarelik kapalı alanıyla Türkiye'nin en büyük müzesi olma özelliğini taşıyor. Göbeklitepe, Nevalı Çori, Akarçay Tepe, Hassek Höyük, Gre Virike, Lidar Höyük gibi höyüklerin her biri uygarlık tarihinin mihenk taşlarını oluşturuyor. Şanlıurfa'da özellikle 1960'lı yıllardan beri yapılan Baraj Kurtarma Kazıları ile çok önemli arkeolojik eserler keşfedildi. Çağdaş müzecilik anlayışı ile kurulan yeni Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde bu höyüklerin her biri, gerek kazı hikayesi gerekse eserleri ile, bölgede uzun yıllar çalışmış ve bu kazılarda görev almış deneyimli bilim insanlarının desteği ve katkısı ile özel tasarlanan bir mekan içerisinde sergilenmekte. Daha sonra, Arkeoloji Müzesi'nin yanında bulunan ve Haleplibahçe kazı alanında, yani taban mozaiklerin bulunduğu yerde, in situ olarak inşa edilen Mozaik Müzesi ile geziye devam. Savaşçı Amazon kadınlarının, dünyada ilk kez bir mozaiğe resmedildiği parçada dahil olmak üzere son derece etkileyici ve iyi korunmuş mozaik örnekleri göreceğiniz bu gezinin ardından, müzenin hemen yanında bulunan
Balıklı Göl gezisi: İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Şanlıurfa'nın sembolü haline gelmiş. Gölü ve çevresindeki dini yapıları gezdikten sonra, Balıklı Göl'ün yanında bulunan Halil Ür-Rahman Camii ziyareti: Rahip Urbisyus tarafından, 6.yüzyılda inşa ettirilen kilise, Abbasi Halifesi Me'mun döneminde yapılan değişiklikler ile camiye dönüştürülerek bu adı almış ve şehrin en kutsal mekanlarından biri haline gelmiş. Daha sonra, İstanbul, Bursa ve Edirne'den sonra Kapalı Çarşı açısından Anadolu'nun önde gelen illeri arasında yer alan Urfa'nın tarihi dokusunun keşfine,
Gümrük Han'ın etrafında yoğunlaşan
Bakırcılar Çarşısı, Sipahi Pazarı, Kınacılar Pazarı gibi Kapalı Çarşılar'ın gezisiyle devam ve ardından havalimanı'na tranfer.
AJet Hava Yolları'nın VF3223 no.lu uçuşu ile 17:55'de İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'na hareket ve 19:45'de varış.