
Sabah,
İstabul Havalimanı'ndan, Türk Hava Yolları'nın saat 07:35'de ki TK2602 no.lu uçuşu ile Diyarbakır'a hareket. Saat 09:35'de varış ve karşılama. Dicle kıyısındaki,
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan
Hevsel Bahçeleri'ne hareket. Bu bahçeler, Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazi olup, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük kuş cennetidir. 180'den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin de barınağı olup Türkiye'de nadir bulunan yaz atmacalarına da ev sahipliği yaptığı bilinir. Daha sonra Diyarbakır'ın keşfi: Mezopotamya ile Anadolu Medeniyetleri'nin geçiş noktasında olan Diyarbakır'ın tarihi MÖ. 3000 yıllarına kadar uzanır. Bu dönemde şehrin merkezinde, Hitit ve Hurri-Mittani egemenliği yaşanmış ve MÖ 1260 dan sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler,Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler,Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular,İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen olmuşlar.
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve yukardan bakıldığında balığa benzeyen 5.5 km uzunluğu ve 7-8 m yüksekliği ile Çin Seddi'nden sonra Dünya'nın en uzun surları olması ile ünlenen
Diyarbakır Surları, şüphesiz kentin en ilgi tarihi eserleridir. 16 kalesi ve 5 çıkış kapısı bulunan siyah bazalttan yapılmış. Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiş. Surlar ve Keçi Burcu gezilerinin ardından, M.S. 639 yılında Mar-Tama kilisesinden camiye çevrilerek kara taşlarla inşa edilen ve Anadolu'nun en eski camisi olan
Ulu Camii gezisi: Avlusundaki şadırvanları, çeşitli devirlere ait kitabeleri yönünden büyük değer taşımaktadır. Daha sonra, Anadolu'nun tek dört ayaklı minare örneği olan Şeyh Mutahhar Camii ziyareti. Dört ayağın önemi, dört İslam mezhebini simgelemesinden gelir. Minare, Akkoyunlular'ın en önemli anıtsal eseridir. Ulu Camii'nin yanında bulunan, 1194 yılında Artuklu Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaasına başlanan
Mesudiye Medresesi şehirde yapılan ilk büyük medrese olup "Anadolu'nun ilk üniversitesi" olarak kabul edilir. Ortasında avlu bulunan Medrese kesme taş ile yapılmıştır. Ardından, 3. yüzyıldan kalma
Meryem Ana Kilisesi gezisi: Ortodoks Süryanilere ait faal durumda olan Kilise'nin ahşap işçiliği, sütunları, sütun başlıkları, parmaklıkları, kürsüleri ve ikonaları ilgi çekicidir. Öğlen
yemeğinden sonra, Roma İmparatorluğu döneminde adı Samachi olan
Zerzevan Kalesi' ne doğru hareket: Bir sınır garnizonu kalesi olan Zerzevan, günümüzde
Dünya Mirası Geçici Listesi' nde bulunmakta. Dünyanın en iyi korunmuş askeri yerleşimi olan bu kalede son senelerde yapılan kazılarda, dünyada bulunmuş son
Mithras Tapınağı ortaya çıkarıldı. Yapının Roma'nın doğu sınırındaki ilk tapınak olması, inanç tarihi açısından büyük bir önem taşımakta. Kale gezisinden sonra, Mardin'e doğru yola devam. Varışta otele yerleşme. Akşam yemeği, yerel lezzetleri tadacağınız bir restoranda. Geceleme otelde.

Sabah, kahvaltının ardından, camileri, kiliseleri, manastırları, türbeleri ve kendine has mimarisi ile Medeniyetler ve kültürler beşiği olan
Mardin'in ve
Mazı Dağı'nın yamaçlarında, adeta
Mezopotamya Ovası'nın üzerinde uzanan sarı kalker taşıyla yapılmış evlerinin yarattığı çok özel atmosferinin keşfi: İlk olarak, Mardin merkezde bir zamanlar Süvari Kışlası ve sonrasında da Vergi Dairesi Binası olarak hizmet veren tarihi binada sergilenen mardin'deki yaşamı anlatan fotoğrafları, yaşam alanlarını ve eşyaları göreceğiniz
Sakıp Sabancı Kent Tarihi Müzesi ve aynı binanın birinci katında bulunan Dilek Sabancı Sanat Galerisi; Ardından, 1890 yılında Şatana ailesi tarafından Ermeni mimar Lole'ye yaptırılıp Mardin sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan
Postahane Binası; 14.yüzyılda, son Artuklu Sultanı Melik Necmettin İsa tarafından yaptırılan ve rasathane olarak da kullanılan, dilimli kubbeleriyle dikkat çeken
Zinciriye Medresesi(dıştan); 12.yüzyılda, Artuklular döneminde inşasına başlanan ve Akkoyunlu Sultanı Cihangir'in oğlu Sultan Kasım tarafından 15. yüzyılda tamamlanan tıp eğitimininde verildiği
Kasımiye Medresesi; Mardin'in simgesi olan ve yapılışı 12.yüzyılda, Artuklu dönemine kadar uzanan
Ulu Camii; Kırklar Kilisesi olarak da bilinen ve tarihi 6. yüzyıla kadar uzanan, günümüzde Ortodoks ibadethanesi olarak hizmet eden
Mor Behnam Kilisesi gezileri; şehrin kültürünü en güzel şekilde yansıtan Mardin evlerini yakından göreceğiniz dar sokaklarında ve Baharatçılar, Bakırcılar Çarşıları'nda dolaşma ve yerel bir lokantada öğle yemeği. Daha sonra,
Darulzaferan Manastırı ziyareti: M.Ö. 4000 yılından bugüne dek ayakta kalmış olmasına rağmen Mezopotamya'daki manastırlar arasında en sağlam yapıya sahip olanıdır. Halen Süryani Kilisesi'nin önemli dini merkezlerinden biri olan manastırın kuruluşundan önce burada, günümüzde Mor Hananyo Kilisesi'nin doğu köşesinde görülebilen bir Güneş Tapınağı'nın mevcudiyeti bilinir. Bu yapının, düz taşlardan oluşan ve hiç bir birleştirici malzeme kullanmadan tutturulabilmiş tavanı çok ilginçtir. Gezinin ardından otele geri dönüş ve dinlenme. Akşam yemeği, Güney-Doğu mutfağının lezzetlerini tadacağınız ve sıra gecesini yaşayacağınız bir restoranda. Geceleme otelde.

Sabah, erken kahvaltının ardından
Dara Antik Kenti'ne hareket. Tarihte Yukarı Mezopotamya'nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara, İmparator Anastasius'un girişimleriyle 505 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuş. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan ve geniş bir alana yayılan Dara Antik Kenti'nin çevresi 4 kilometrelik bir surla korunmakta. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne konuşlanmış. Kent içinde bulunan, kilise, saray, çarşı, zindan, tophane, su bendi kalıntıları ve Geç Roma Dönemi'ne kadar uzanan mağara evleri gördükten sonra
Midyat, Mor Gabriel Manastırı'na doğru yola devam. Yayvantepe yakınlarında bulunan manastırın yerleşimi 1600 yıl öncesine dayanır. Temelleri ilk olarak M.S. 397 yılında Mor Samuel ve Mor Şemun adında iki Süryani rahip tarafından atılmış. Midyat Platosu'ndaki manastır yaşamının en eskisi olduğu için, yüzlerce rahibi barındıracak büyüklükte inşa edilmiş. Bu ilginç manastırın gezisinden sonra
Midyat'a varış ve öğle yemeği. Ardından şehrin eski mahallelerinin keşfi: Şehrin taş evlerle çevrili sokakları adeta bir film stüdyosunu andırmakta. Evlerin içinde, devlet konukevi gibi çok iyi restorasyon görmüş ve bir çok film çekiminde kullanılmış olanlarıda bulunmakta. Kendinizi Mezopotamya uygarlığının derinliklerinde hissedeceğiniz bu gezintiden sonra
Telkari Gümüşcüler Çarşısı' nda bir mola ve ardından Diyarbakır'a hareket. Yol üzerinde
Tur Abdin bölgesinin en eski köylerinden olan
Anıtlı Köyü'nde bulunan ve günümüzde eşine az rastlanan bir mimari özellikteki
Meryem Ana Kilisesi gezisi ve yükselen baraj sularından dolayı artık detaylı gezemediğimiz muhteşem
Hasankeyf'den son nostaljik görüntüleri alabilmek ve kasabanın havasını soluyabilmek için bir mola. Akşam Diyarbakır'a Havalimanı'na varış. Türk Hava Yolları'nın saat 22:30'daki, TK2613 no.lu uçuşu ile, İstanbul'a hareket. Saat 00:35'de İstanbul Havalimanı'na varış ve yolculuğun sonu.