İstanbul Havalimanı'ndan, Türk Hava Yolları'nın TK1365 no.lu uçuşu ile saat 08:25'te hareket ederek 10:40'ta Marsilya-Provence hava limanına varış. Özel tur otobüsüyle otoyolu takip ederek "bin çeşmeli şehir" diye anılan ve Romalı prokonsül Sextius'un kaplıcaları anlamına gelen antik adı "Aquae Sextiae" olan Aix en Provence'e doğru hareket. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuktan sonra, fransız ressam Paul Cézanne'nın tablolarında betimlediği Sainte Victoire Dağı'nın eteklerinde yer alan Aix en Provence şehrine varış. Empresyonizm ile Kübizm arasında kurduğu köprü nedeniyle post-empresyonist ressam ve modern resimin babası olarak nitelendirilen Paul Cézanne'nın doğduğu, iyi korunmuş tarihi dokusu ile eski Provence Kontları'nın başkenti Aix en Provence'i yürüyerek keşfi. Görülecek yerler arasında şehrin sembolü olan devasa çeşmesi ile Rotonde Meydanı, XVII. ve XVIII. yüzyılda inşa edilen görkemli binaları ve çeşmeleri ile caddeyi eşsiz yapan üç yüz yıllık çınarların gölgesindeki şehrin kalbinin attığı Cours Mirabeau caddesi; küçük meydanları, tarihi belediye binası, saat kulesi ve kiliseleri ile tarihi şehir merkezi bulunmakta. Gezi esnasında, Fransa'nın en iyi bölgesel müzelerinden biri olan Granet Müzesi'nde " Modern sanatın ustası Cézanne'dan Giacometti'ye" adlı modern dönem sergisini ziyaret. İrili ufaklı meydanları ve dar, dolambaçlı sokakları ile şehrin tarihi merkezinde gezintinin ardından, akşam yemeği, Aix en Provence'in tarihi mahallelerindeki en işlek ve en canlı yerlerinden biri olan yaya yolu Cours Mirabeau'da bulunan meşhur bir brasserie'de, Côtes de Provence şarapları eşliğinde. Geceleme otelde.

Sabah, Aix en Provence'ın kuzeyinde bulunan Luberon bölgesine doğru yola çıkış. Engebeli coğrafyası ile çarpıcı manzaralara sahip Luberon, dağlarının tepelerinde konuşlanmış güzel köyleri ile tanınmakta. Orta Çağ kalelerinin çevresinde gelişen Luberon köylerinin daha yumuşak ve meyilli yamaçlarında yetişen üzüm bağları ile çevrili. İlk olarak, lavantanın tüm sırlarını öğrenebileceğiniz Lavanta Müzesi'ni ziyaret. Ardından, "Sadizm" kavramının nedeni, sıradışı yazar ve düşünür Marquis de Sade'ın eski şatosunun tepede göründüğü Lacoste köyünden geçerek, Haziran ayından itibaren çiçek açmaya başlayan lavanta tarlalarıyla çevrili köyleri ile tanınan Plateau des Claparèdes'in keşfi. Olağanüstü manzaralar sunan, Papalara ait olduğu dönemde birkaç piskopos yaşamış müreffeh bir yer olan Bonnieux'de, Luberon şaraplarının eşliğinde Provence spesyalitelerinden oluşan öğle yemeği. Ardından, "Fransa'nın en güzel köyleri" labeli taşıyan Roussillon'a doğru yola devam. Roussillon'un diğer Luberon köylerinden ayıran en önemli özelliği, dünyanın en büyük aşı boyası ocaklarının birinin çevresinde bulunmasıdır. Dünyanın ilk kırmızı boyası olan aşı boyası, "okr" olarak da adlandırılmaktadır. Demir oksit içeren mineralin kırmızımsı ve hardal sarısı renginin her yerine yansıyan Roussillon, çok farklı bir atmosfere sahiptir. II. Dünya Savaşı sürerken, İrlandalı yazar Samuel Beckett saklanmak için Roussillon'a gelir ve en ünlü oyunu ''Godot'yu Beklerken''i burada yazar. Roussillon'dan sonra en iyi korunan Orta Çağ köylerinden biri olup, birçok ünlü ve sanatçının ikametgah olarak seçtiği "Fransa'nın en güzel köyleri" labeli taşıyan bir diğer yerleşim olan ve müthiş bir manzaraya sahip büyüleyici Gordes köyünde gezinti. Ardından, tarihin bir dönemine damga vurmuş "papalar şehri" Avignon'a hareket. Bütünüyle korunmuş Avrupa'nın en uzun surları olan tarihi surların içerisinde bulunan otelimize yerleşme. Akşam yemeğinde Avignon'un tanınmış bir restoranında, geleneksel ve çağdaş yöresel mutfağı tadabilirsiniz. Geceleme otelde.

Sabah, otelden yürüyerek hareket ederek Avignon'un keşfi. Siyasi kargaşanın yaşandığı Roma'da yaşamak istemeyen fransız papaların XIV. Yüzyılda buraya yerleşmeleri ile Avignon'un kaderi değişir ve şehir altın çağını yaşar. Altmış sene boyunca altı papaya ev sahipliği yapan şehirde dünyanın en büyük gotik sarayı inşa edilir. Yerel rehber eşliğinde tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan görkemli sarayın gezisi ve daha sonra, panorama için Rocher des Doms'a çıkış. Buradan, "Avignon köprüsü üstünde ne güzel dans edilir" tekerlemesi ile tanınan Pont Saint-Bénezet adlı efsanevi Avignon Köprüsü ile birlikte Rhône nehrinin karşı kıyısındaki Villeneuve les Avignons'un yanı sıra şehrin en güzel manzaralarını görebilirsiniz. Ardından, otobüs ile kehanetleriyle meşhur Nostradamus'un doğduğu, Van Gogh'un psikolojik sorunlar nedeniyle yattığı ve burada birçok eserin yaptığı St Paul de Mausole akıl hastanesinin bulunduğu Saint Rémy de Provence'dan geçerek Les Baux de Provence'a varış. "Fransa'nın en güzel köyleri" labeli taşıyan Les Baux de Provence bölgeye hakim kayalık bir tepenin üzerine konuşlanmış. Buradan Rhône Vadisi ve sıradağları ile Alpilles bölgesini ve göz alabildiğine uzanan bir panaromayı seyredebilirsiniz. Öğle yemeğinin ardından hediyelik eşya dükkanları ve kahvelerin bulunduğu darıcık sokakları, evleri ve kalesiyle bölgedeki Ortaçağ atmosferini en güzel şekilde yansıtan Les Baux de Provence'da gezinti. Yakın mesafedeki Arles'e varış ve yürüyerek tarihi şehrin keşfi. Roma döneminde, Arles şehri Jül Sezar'ı rakibi Pompey'e karşı desteklediği için, bir Roma sömürgesi statüsüne kavuşup daha sonra da İmparator I. Konstantin'in sayesinde İmparatorluğa ait en önemli ikametgahlardan biri haline gelerek Galya'nın küçük Roma'sı olarak adlandırılır. Ortaçağ döneminde de Arles, Saint Trophime kilisesi gibi güzel yapılarla donanmış. Yürüyerek yapılacak şehir gezisi esnasında tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan antik çağlara ve ortaçağa ait yapıları keşfedebilir, Şubat 1888'de Paris'i terk ederek güneşli Güney Fransa'ya doğru yola koyuldukdan sonra, Arles'in özel ışıklığından etkilenerek buraya yerleşen Vincent Van Gogh'u anımsayabilirsiniz. Tarihi Arles şehir merkezinin barındırdığı pek çok Roma dönemi eserinin en görkemlisi olan ve halen değişik "feria"lara ev sahipliğini yapan Roma amfitiyatrosu gezebilirsiniz. Gezinin ardından, Camargue Bölgesi'nin giriş kapısı olan Arles kasabasından Provence'ın güneybatısına doğru hareket. Bölgenin batı uçunda bulunan Saintes Maries de la Mer'e varışın ardından Camargue Tabiat Parkı'nın içinde bulunan otelimize yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

Sabah otelden hareket ederek, deniz kenarında yer alan Saintes Maries de la Mer kasabasına hareket. Rhône Nehri, Arles'de iki kola ayrılır ve Batı Avrupa'nın en büyük deltasını oluşturarak Akdeniz'e dökülür. Büyük Rhône ile Küçük Rhône arasında kalan üçgen şeklindeki alanda Camargue'in tuzlu bataklık ve otlakları yer alır. Saintes Maries de la Mer'e varışı takiben, Küçük Rhône'de tekne turu. Tur esnasında bölgenin zengin kuş popülasyonunun yanı sıra Camargue'in beyaz atı ve siyah boğasını da görebilirsiniz. Gezinin ardından, Saintes Maries de la Mer'de gezinti ve Azize Marie'lerin kemikleri ve heykellerinin muhafaza edildiği kiliseyi ziyaret. Efsaneye göre, İsa'dan yaklaşık 40 yıl sonra Maria Magdalena, havarilerden Yakup ve Yahya'nın anneleri Marie Jacobe ve Marie Salome'nin yanı sıra onlara hizmetçi olarak eşlik eden esmer tenli Sara, Filistin'den, dümeni ve yelkeni olmayan bir gemiyle Camargue kıyılarına vururlar. Özellikle binlerce Fransız Çingenesi her yıl 24 Mayıs tarihinde Saintes Maries de la Mer'e akın ederek, patroniçeleri olarak gördükleri Sara'nın ve diğer Azizelerin bayramını kutlarlar. Saintes Maries de la Mer'de yerel bir restoranda öğle yemeğinin ardından Bouches du Rhône ilinin merkezi ve Fransa'nın ikinci en büyük kenti Marsilya'ya hareket. Günümüzde kozmopolit bir liman-kenti olan Marsilya, Ege kıyılarında bulunan antik İyon kenti Phokaia'dan gelen Foçalılar tarafından M.Ö. VI. yüzyılda Massalia adıyla kurulmuş. Bölge Romalıların eline geçince şehrin adı Massilia olarak değişmiş ve zaman içinde de Fransız adı Marsilya olmuş. Marsilya'ya varışı takiben panoramik şehir turu. Marsilya'ya varışı takiben Fort Saint-Jean Kalesi'ne kadar yürüyüş. Burada bulunan küp şeklindeki MuCEM müzesi eski kaleyle yeni kültürü birleştiren modern bir köprü oluşturmakta. Mimar Rudy Ricciotti'nin tasarladığı, Akdeniz kültürünü yansıtan, dantel gibi işlenmiş betondan yapılan MuCEM, harika bir dış mimariye sahip. MuCEM'i dıştan görülmesinden sonra, yelkenli tekneler, yatlar ve balıkçı teknelerini barındıran ve kentin eski doğal limanı olan, çok sayıda bar ve restoran ile Marsilya'nın en meşhur caddesi olan Canebière'nin bulunduğu Vieux Port'a otobüsle hareket. Şehrin kalbinin attığı Vieux Port'daki otelimize yerleşmenin ardından, limanın çevresinde bulunan keyifli bir restoranda akşam yemeği.

Marsilya'nın pitoresk limanı her sabah bir balık pazarına ev sahipliği yapmakta. Sabah, şehrin cazibe merkezi "Vieux Port" (eski liman) dan Marsilya'nın en eski yerleşim bölgesi "Le Panier" (sepet) mahallesine kadar, kentin tarihî merkezinin, duvar resimleri ile süslü, sanat atölyelerinin bulunduğu parke taşlı kaplı dar sokaklardan, küçük meydanlardan, meşhur Marsilya sabununu satan dükkanların önünden geçerek keşfi. Akabinde, transfer saatine kadar istediğiniz gibi dolaşabilmeniz ve alış veriş yapabilmeniz için Marsilya'da serbest zaman. Öğleden sonra, otobüsle şehrin tepesine çıkıp olağanüstü bir konumda inşa edilmiş, üzerindeki Meryem Ana heykeliyle denizcilerin ve balıkçıların koruyucusu ihtişamlı Notre Dame de la Garde Bazilikası'nı ziyaret. Bazilikanın terası Marsilya'nın eşsiz panaromasına hakim. Daha sonra, havalimanına hareket. Türk Hava Yolları'nın TK1368 no.lu uçuşu ile saat 18:10'da hareketle saat 22:25'te İstanbul havalimanına varış.