Basında Dünyanın Renkleri

Madagaskar

Yazı: Ebru Erke - Fotoğraflar: Şevket Kızıldağ / Kasım 2013 / Food and Travel







İlkokul öğretmenleri: endemik bir bukelamun çeşidi olan Calumma Parsonii.

Minibüsün camından hipnotize olmuşçasına etrafı seyrediyorum. Değersiz eşyalar taşıyan kağnılar, yol kenarında birkaç parça eski eşya ve yiyecek satmaya çalışan insanlar, yalınayak çocuklar... İlk karşılaştığım manzaraya yoksulluk hâkim. O dakikada dünyanın şimdiye kadar algıladığımdan çok daha farklı olduğunu gözlerimle görecek olmanın heyecanı doluyor içime. Madagaskar’ın ikinci büyük şehri Toamasina, diğer adıyla Tamatave’a ineli henüz bir saat olmuş. Valizler minibüsün tepesine bağlanır bağlanmaz hareket ediyoruz. Daracık çamurlu sokaklara kurulmuş pazaryerinden geçip otele doğru ilerliyoruz. Hava kararmadan çevreyi daha rahat görmek istiyoruz. Hemen tek kişilik tuk-tuk’lara atlayıp liman bölgesi ve kent merkezinde mini bir tur atıyoruz. Buradaki tuk-tuk’lar Uzakdoğu’dakilerden farklı olarak motorla değil bisikletle ya da sadece insan gücüyle yol alıyor.

Seyahat Bilgileri
Madagaskar’ın para birimi Malgaş ariarysi (MGA). Adaya avroyla giderek paranızı bankalarda veya bazı otellerde çevirebilirsiniz (1 € = 2,913 MGA). Büyük oteller dışında Madagaskar’da kredi kartı kullanmanın fazla güvenli olmadığını unutmamak gerek. Gitmeden önce Madagaskar Cumhuriyeti İstanbul Fahri Konsolosluğu’ndan vize almak gerekiyor (0212 211 92 06; consular@madagaskar.us). Fransa üstünden yolculuk edildiğinden Schengen’e ihtiyaç oluyor. Madagaskar, Türkiye ile aynı saat diliminde. Resmi dil Malgaşça; adanın genelinde ikinci dil olan Fransızcayla anlaşmak mümkün. Yolculuğa çıkmadan önce korunma amaçlı sıtma ilaçları kullanmanız öneriliyor. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi için doktorunuza danışın. Madagaskar’a yılın her ayı gidebilirsiniz; ortalama sıcaklık yıl boyunca 21-25 derece civarında. Ancak ocak-mart arası yağışlı mevsim olduğundan yolların bozulacağını dikkate alın.

ULAŞIM
Air France (airfrance.com), Air Madagascar (airmadagascar.com), Corsair (corsair.com) ve Air Austral’ın (air-austral.com) Paris’ten Madagaskar’ın başkenti Antananarivo’ya direkt seferleri var. Uçuşlar 11 saat 30 dakika sürüyor.

TURLAR
Madagaskar’a farklı şirketler tur düzenliyor. Turu ufak bir grupla yapmak da hayli keyifli. Yalnız gitmeyi tercih edenler adayı yerel bir rehber eşliğinde keşfedebilir. Seyahatin güvenliğini sağlamak, 18 ayrı etnik kabilenin yaşadığı topraklarda farklı ve köklü geleneklerle yaşamlarını sürdüren insanlarla daha rahat iletişim kurabilmek adına yerel rehberle gezmek akıllıca.

Koptur 0212 361 20 00; dunyaninrenkleri.com Kuzeyde lemurlarla haşır neşir olabileceğiniz, yağmur ormanlarında yürüyüş yapabileceğiniz, nehir kenarında yaşayan halkın gündelik hayatına tanıklık edip güneyin enfes sahillerinde oğlak dönencesinin keyfini çıkarabileceğiniz turun fiyatı 4345 €. (Tur Reunion Adası ve Mauritius’u da kapsıyor.) Kişisel alışverişiniz dışında hiçbir şeye para harcamanız gerekmiyor.

Zà Tours (zatours-madagascar.com) Kendi organizasyonunu yapmak isteyenler Madagaskar’ın en güvenilir operatörlerinden biri olan Za Tours firmasıyla iletişime geçebilir.

Adanın dünya ticaretiyle en büyük bağı olan limanı sayesinde Toamasina, ülkenin idari ve ekonomik merkezi konumunda. Madagaskar’ın en önemli gelir kaynakları olan karanfil, vanilya, kahve ve krom gibi ihracat kalemleri buradaki gemilerle dünyanın dört bir yanına taşınıyor.

Otele varır varmaz dinlenmek için odama çekiliyorum. Birkaç dakika sonra kapımın telaşla çalınmasıyla irkiliyorum. Fotoğrafçı arkadaşım Şevket, yüzünde panik ve endişe dolu bir ifadeyle “Fotoğraf makinem sende mi?” diye soruyor. Anlamsızca ona bakakalıyorum, ağzımdan sadece şu sözcükler çıkıyor: “Ne yapacağız şimdi?” Önümüzde on gün var, yedek makinemiz yok ve işin kötüsü bu topraklarda yerine muadilini satın alma ihtimalimiz hiç yok. Halkın yüzde 90’ının günlük gelirinin iki doların altında olduğunu bilmek, binlerce dolarlık makineye tekrar kavuşabilme umutlarını yok ediyor. Yine de bir çözüm bulmaya çalışıyoruz.

Rehberimiz Rosette polise gitmemizin iyi bir fikir olmadığında ısrarlı. Alakasız yerlerde video çekme çabalarım ilk kez işe yarıyor ve çektiğim bir görüntüden Şevket’in tuk-tuk’unun plakasına ulaşıyoruz. Rosette yanına Şevket’i alarak şehirde bulunan iki tuk-tuk ağının başındakileri ziyarete gidiyor. Bu arada makineyi bulma olasılığımızı arttırmak için kolektif bir kararla makinaya 200 avro ödül koyuyoruz.

İlk tuk-tuk ağının ‘ağasının’ yanından boş dönüyorlar. Ama şans bize gülüyor: İkinci gittikleri ağın başkanı manidar bir gülümsemeyle karşılıyor bizimkileri. Tahminler doğru çıkıyor. Şoför akıl danışmak için makineyi başkana göstermiş. Sonra bir akrabasına emanet etmiş ve şehir dışındaki evine gitmiş. Makinenin nerede olduğu belli. Ama ne almaya gidilebiliyoruz ne de bir getiren oluyor. Usul gereği makineyi bulanın elinden almak zorundayız. Sabah 5’te şoförle buluşan Şevket “Hadi yine iyisin” ifadesini takınan şoförün elinden makinesini teslim alıyor. Burada işler gerçekten farklı yürüyor. Buna anlamamız için bir gün geçirmemiz yeterli oluyor.
Ertesi gün fotoğraf makinesine yeniden kavuşmanın verdiği rahatlıkla tura başlıyoruz. Adanın kültürel ve coğrafi farklılıklarını gözlemlememize olanak tanıyacak şekilde organize edilmiş dokuz günlük harika bir rota bizi bekliyor. Ülkenin doğu kıyısındaki Toamasina’dan neredeyse tam ortasındaki başkenti Antananarivo’ya gideceğiz. Oradan uçakla güneybatıdaki Toliara şehrine geçeceğiz. Toliara’dan minibüsle tekrar başkente dönerek Route Nationale 7 (RN 7) olarak adlandırılan rotayı tamamlayacağız. Rota boyunca ülkede yaşayan 18 ayrı etnik grubun bir kısmının yaşamlarına tanıklık edeceğiz.
Toamasina’nın güneydoğusuna inerek ülkenin doğu kıyısındaki 600 kilometrelik Palanganes kanalında yapacağımız gezi için hızlı bota biniyoruz. Hedef akşama kadar 100 kilometre katedip Manambato’ya ulaşmak. Başlangıç noktamızdan henüz 1 kilometre bile uzaklaşmadan bambaşka bir dünya bizi içine alıveriyor. Teknede tüm diyaloglar kopuyor. Tek ses, fotoğraf makinelerin pozlama sesleri ve arada çıkan ufak şaşkınlık nidaları. Üçte ikisi teknelerin çalışmasına elverişli olan kanal, yer yer sadece iki pirog’un (ahşap yerli kanoları) geçebileceği genişliğe ulaşırken bir anda kocaman bir göle dönüşebiliyor. Sazlar ve su sümbülleri arasında ilerlerken gözlerinizi yoldan alamıyorsunuz, zira etraf bir film stüdyosundan farksız. Sağınızda çamaşır yıkayan kadınların şarkılarına kulak verirken solunuzdan geçen tepeleme eşya yüklü pirog’la irkiliyorsunuz. Nehirden su içen zebulara (ense ve sırt arası yağdan oluşan hörgüçlü bir sığır cinsi) hayranlıkla bakarken arkanızda size sevinç çığlıklarıyla seslenen dünya tatlısı çocuklarla selamlaşıyorsunuz.


Sol üstten saat yönünde: Balıkçı köyü Ifaty'de genç bir kız; Palnganez Kanalı'nda malzeme taşıyan işçi; adada 103 farklı lemur türü bulunuyor; tuk-tuk'lar en yaygın ulaşım aracı.

Nerede kalmalı?

Dunes d’Ifaty Arazi araçlarıyla gidilebilen 27 kilometrelik kum pistinin sonunda varılan balıkçı köyü Ifaty ve çevresi, tüm seyahatin en akılda kalıcı noktalarından biri. Dunes d’Ifaty, adanın en büyük mercan resiflerinin kıyısında, bembeyaz kumsala konumlanmış bir otel. İki odalı minik taş evlerden oluşan otel, dekorasyonunda kullanılan doğal malzemeler ve işçilikle kendine hayran bırakıyor. 00261 20 94 914 80; lesdunesdifaty.com

Le Jardin du Roy Jura Devri’nde yağmur ve rüzgârın şekillendirdiği kumtaşı ve sedimanter kayalıklardan oluşan Isalo Ulusal Parkı’nın hemen yakınındaki otel, yorucu ve uzun seyahatte size ödül gibi gelecek noktalardan biri. Fransız bir aile tarafından işletilen otelin ince taş işçiliği ve keyifli havuzu göze çarpan detaylardan. 00261 33 07 123 04; lejardinduroy.com

Bushhouse Adanın kuzeyindeki Pangalanes Kanalı ile Hint Okyanusu’nun birleşme noktasına yakın bir yerde konumlanmış otel ekolojik prensiplere uygun olarak inşa edilmiş. 11 adet lodge’dan oluşan otelin bembeyaz kumsalında ve turkuaz suyunda kendinizi cennette gibi hissedeceksiniz. Jeneratörle elde edilen elektrik sadece sabah ve akşam, belirli saatlerde veriliyor. Canal des Pangalanes; 00261 20 22 248 47; bushhouse-madagascar.com

Carlton Hotel Başkent Antananarivo’nun en konforlu oteli. Özellikle üst katlardaki odalardan şehrin kaotik panoramasını seyretmek mümkün. Otelin restoranı dikkate değer. 00261 20 22 260 60; carlton-madagascar.com

Neredeyse tamamı endemik bitki ve hayvan türlerinin bir arada yaşadığı Madagaskar’ın şehirlerinden çok genetik mirasın lütfu niteliğindeki rengârenk doğasını özümsemek, insanlarının doğal hayatla uyumlu primitif yaşantısını gözlemlemek amacımız. Tanışmayı merakla beklediğimiz canlılardan biri de lemurlar. Ülkede endemik canlılar devlete ait milli parklarda veya şahıslara ait özel rezervlerde görülebiliyor. Madagaskar ormanlarının bir kısmı yasal koruma altında, bir kısmı ise imara açılmış. Yoksullaşmış ekonominin gelir kaynaklarından biri de maalesef odun kömürü ve yakacak odun. Bir Fransız’a ait özel bir rezerv olan Palmarium’a yanaşıyoruz teknemizle. Palmarium’da kurakçıl bitkiler ve palmiye çeşitleri arasında dolaşırken dikkatimizi rehberimize veremiyoruz bir türlü. Gözlerimiz ağaç dallarında. Derken rehber gür ve melodik bir sesle “Maki, maki, makiiii” diye bağırmaya başlıyor. Ve beklenen buluşma gerçekleşiyor: İnsan görmeye alışık Propithecus verreauxi coquereli, Varieca variegata ve Eulemur coronatus gibi lemur türleriyle resmen tanıştırılıyoruz. Ağaçların tepelerinde tereddütle hareket eden, parıldayan gözleriyle bizleri süzen lemurlar kontrollü bir şekilde aşağıya inmeye başlıyorlar. Ellerinde muz parçalarıyla sevinç çığlıkları atan turistlere pek bir alışık oldukları her hallerinden belli. Gözlerine kestirdiklerinin omuzuna atlayarak ısınma turlarına başlıyorlar. 10 dakikanın sonunda can ciğer kuzu sarması kıvamına geliyor ilişkimiz.
Hava buralarda erken kararıyor. Minibüsümüzle buluşacağımız noktaya epeyce bir mesafe var. Aklımız lemurlarda, ayrılıyoruz Palmarium’dan. Teknede pür neşe yol alırken bir anda kopan sessizlik kulaklarımızı yırtıyor. Motor bozulmuş. Kaptan ve yardımcısı epeyce uğraşıyorlar; tamir beklenenden uzun sürüyor. Olsun, hepimizin neşesi yerinde. Aristokrat bir Avrupa şehrinde kanal gezisi yapmadığımızın farkındayız. Buradaki aksaklıkları yaşanan güzelliklerin bir parçası olarak görüp keyif almaya bakıyoruz hepimiz. Zifiri karanlıkta bir sahile yanaşıyoruz. Minicik bir fenerle ıslanmadan teknemizden inip aracımıza biniyoruz. Yorgunuz. Otelimize sadece 80 kilometre uzaktayız. Maksimum bir buçuk saat sonra yatakta olacağımızı hesaplayarak kendimizi rahatlatırken tecrübeli Türk rehberimiz Ayşe Aktunalı bizi uyarıyor: “Burada yollar pek sizin bildiğiniz gibi değil. Ana yola çıkana kadar 15 kilometre yol olmayan bir yerden gideceğiz. Sonrası da fazla iç açıcı değil.” Tam dört saat sonra orman içindeki lodge’umuza vardığımızda Madagaskar yollarıyla ilgili artık epeyce fikir sahibiyiz.


Sol üstten saat yönünde: Palanganez Kanalı'nda pirog'lar türlü işler için kullanılıyor; yüzünü güneşten korumak için çamurla kaplamış bir genç kadın; çamaşırlar derede yıkandıktan sonra çalı veya toprak üstünde kurumaya bırakılıyor.


Zebu satıcıları pazarda anlaşmaya varmak üzere; zebuları çeltik tarlası sürmek için de kullanıyorlar.

Lemurlar gözlerine kestirdiklerinin omuzuna atlayarak ısınma turlarına başlıyor. On dakikanın sonunda can ciğer kuzu sarması kıvamına geliyor ilişkimiz

Mutlaka yapın
Mariette Andrianjaka Başkent Antananarivo’da şef Mariette Andrianjaka’nın restoranını mutlaka ziyaret edin. 70’lerindeki bu harika kadın ülkeyi yurtdışında da temsil eden ilk şef. Madagaskar’ın önemli ekollerinden; sadece kadınlar için değil, gençler için de önemli bir rol model. Eğitimini Fransa’da almış. Ülkeyi baştan başa karış karış gezerek mutfağı için pek çok malzeme keşfetmiş. Lokal malzemeleri Fransız tekniğiyle pişirip sunuyor. Kullandığı teknikle ve baharatlarla sıradan malzemeleri bile şaşırtıcı lezzetlere dönüştürebiliyor.

Lemurlar Madagaskar’ın alametifarikalarından biri. 100’ün üstünde lemur çeşidi var. İzlemesi insanda adeta bağımlılık yaratan bu olağanüstü yaratıkların farklı çeşitlerini görebilmek adına bir değil mutlaka en az iki tane yağmur ormanı ziyaretini turunuza dahil edin.

Vanilya Önemli ihracat kalemlerinden biri. 20’lik desteler halinde vanilya satan pek çok satıcı görecekseniz, mutlaka alın. Satın alırken kalın olanlarından ziyade dinlendirilerek nemini bırakıp biraz incelmiş olan vanilya çubuklarını tercih edin; daha fazla aromatik oluyorlar.

Hasır ve rafya İşçilikleriyle alışveriş meraklısı olmayanları bile baştan çıkarıyor. Bu yüzden mutlaka bavulunuzda yer ayırın. Kocaman çantaları 6, rengârenk sepetleri 3-5 ariarye almak mümkün.

Ülkenin adrenalini arttırdığı, lemurların da bağımlılık yarattığı kesin. Getirdiğimiz en kalın kıyafetlerle sabah altıda farklı lemur türleri ve sürüngenlerle buluşmak üzere Andasibe Milli Parkı’ndayız. Yağmur ormanlarından oluşan park, lemur türlerinin yanı sıra adanın coğrafi açıdan izole olması sonucu dünyanın geri kalanından bağımsız bir evrim geçiren bitki örtüsüne de ev sahipliği yapıyor. Adanın en yüksek ağaçları arasında gezinirken tüm dünya sanki koyu yeşil ve tonlarından ibaretmiş gibi geliyor insana. Parka bu kadar erken geliş sebebimiz, 103 çeşit lemur türü arasında en büyüğü olan 70 santimetrelik Indri indri ya da yöresel adıyla babakoto’lar. Yerel halkın kutsal kabul ettiği Indri indri’ler tek eşli tek lemur türü. Eşlerden biri ölse dahi diğeri yeni bir eş aramayıp kendini ailesine adıyor. Ailede söz sahibi olansa dişiler. Tüm cinsler gibi Indri indri’ler de otobur. Endemik ot türleriyle besleniyorlar; ancak günde 2 kilograma yakın ot yemeleri gerekiyor. Burada gördüğümüz lemur cinsleri bir gün öncekiler kadar insanlara yaklaşmıyor. Ancak ormanın farklı bölgelerinde hakimiyetlerini ilan etmiş türleri gözlemleme şansımız oluyor.
Ertesi gün istikamet başkent Antananarivo, yani kısaca Tana. Ülkenin karışık siyasi geçmişinin izlerine, krallık dönemi yapıları ve kolonyal mimarinin etkileyici örneklerini barındıran Tana’da rastlamak mümkün. 18’inci yüzyıla kadar dağınık ve bölünmüş sosyo-politik gruplarca yönetilen Madagaskar, 19’uncu yüzyılın başından itibaren Merina Krallığı altında birleşiyor. Topraklar 1896’da Fransa’nın hakimiyetine giriyor. 1960 yılında hayli kanlı bir mücadelenin ardından bağımsızlık ilan edildikten sonra günümüze kadar çeşitli siyasi krizler eksik olmuyor. Tana’daki gezimizin büyük bir bölümünde minibüsün içindeyiz. Buna pek anlam veremiyoruz; ta ki gruptan birinin fotoğraf makinesi açık pencerenin içinden, üstelik de avuçlarının içinden çekilip alınıncaya kadar. Bu kez maalesef ilk seferki kadar şanslı değiliz. Makinenin bulunabilme imkânının olmadığını bildiriyor yerel rehberimiz.


Sol üstten saat yönünde: Pazarda yemek satıcısı; alüminyum işçileri; güzel Malgaş çocuklar; Toliara'daki mangrov ormanları; anne ve bebek.



Route Nationale 7’den notlar
  • Ambalavo şehrinde bulunan Antaimoro kağıt fabrikasını ziyaret ederek avoha bitkisiyle yapılan geleneksel kağıt imalatını izleyin.
  • Ilakaka bölgesinde, safir avcılığı yapan insanları, bölgedeki sazdan yapılmış evleri gözlemleyin, kırmızı toprakları seyretmenin keyfine varın.
  • Ahşap oymacılık ve kakmacılığıyla tanınan Zafimaniry’de atölyeleri ziyaret edin.
  • Pamuk endüstrisinde önemli rol oynayan termal şehir Antsirabe’de adanın önemli mineral zenginliklerine tanıklık edebileceğiniz atölyeleri ihmal etmeyin.
  • Ankaratra sıradağları eteklerindeki Ambatolampy adlı kasaba, ülkenin alüminyum mutfak aletlerinin üretim merkezi. Ham maddeyi devlete ait elektrik tellerini çalıp hırsızlık sonucu ellerine düşen metal maddeleri eriterek elde ediyorlar.
  • Pirinç halkın en büyük besin kaynağı. Çeltik tarlaları her yerde. Pirinç bittiğinde yuka bitkisinin kökü manyoku haşlayarak tüketiyorlar. Yemekler Hint kültürüne yakınlığıyla dikkat çekiyor.


  • Tana’dan bir saat on dakikalık bir uçuşla adanın güneybatısındaki Toliara’ya geçiyoruz. Tam Oğlak Dönencesi’nin üstündeyiz. İklim, coğrafya, evler, insanlar… Burada her şey bambaşka. Kuzeyin vahşi cazibesi yadsınamaz; ama güneyin sıcaklığı da insanı kendine başka bir şekilde bağlıyor sanki. Sadece arazi araçlarıyla gidilebilen, neredeyse tamamı kum pistten oluşan 27 kilometrelik bir yolumuz var. Kökleri en zarif kaligrafi örneklerini anımsatan mangrov ormanlarını, teruarın sıcaklığını rengârenk kıyafetlerine ve davranışlarına taşıyan halkı izlerken içinden bu yol hiç bitmesin diye geçiriyor insan. Ama bitiyor ve ufak çaplı bir tatil merkezine dönüştürülen balıkçı kasabası Ifaty’ye varıyoruz. Yoksul yerel yaşamla lüks sahil otellerinin oluşturduğu kontrast insanı etki altına alıyor hemen. Burası egzotik Madagaskar’ın iki farklı yüzü olduğunu anlamamıza sebep oluyor. Turizmi teşvik için ithal edilen lüks, sıradan hayatla bir arada.

    İhtişamlı gövdeleri ve 6000 yıllık ömürleriyle kadim baobab ağaçları da güneyin bu zamansız topraklarında bulunuyor. Dünya üstünde var olan sekiz çeşidin yedisini burada görmek mümkün. Baobabların içi süngerimsi ve lifli. Gövdenin içindeki su eskiden zebuların ihtiyaçları için kesilirmiş. Şimdilerde ağaçlar koruma altında; olabildiğince...

    Route Nationale 7’yi tamamlamak üzere Güney Madagaskar’ın iç kesimlerine yöneliyoruz. Henüz Batılı kaşiflerin istilasına uğramamış yolların tadını çıkarıyoruz. Bu rota Madagaskar’ın özeti niteliğinde. Yolculuktan hafızamıza kazınan en özel kareler yol boyunca tanıklık ettiğimiz yaşam kesitleri oluyor: Sırtlarındaki hörgüçleri yol kenarında salınan zebular, çeltik tarlalarında çalışan kadınlar, maden ocaklarında safir arayan erkekler, güler yüzlü dünya tatlısı çocuklar...

    Madagaskar her yerden farklı. Nedeni benzersiz doğasının yanı sıra birbirinden renkli, huzurlu, sımsıcak ruhlu, yaşam felsefelerini ataya hürmetten alan Afro Endonezyalı insanları. Burada geçirilen birkaç gün bile insanın evreni algılayışını değiştiriyor. Adadan ayrılacağım günün sabahı bunlar geçiyor aklımdan. O anda ağını sarkıtan bir örümcek burnumun üstüne iniyor. Evimde olsam şüphesiz irkilirdim. Aynanın karşısında biraz sağa çekilerek saçımı taramaya devam ediyorum.

    Ebru Erke ve Şevket Kızıldağ, Madagaskar seyahatini Koptur aracılığıyla gerçekleştirdi (dunyaninrenkleri.com).


    Pazara mallar taşınıyor; RN7'de sinematografik görüntülere tanıklık edeceksiniz.